İnsan, Allah’ın yarattığı en mükemmel varlıktır, eşref-i mahlukattır, maddi ve manevi varlıklara sahip olması onu daha mükemmel yapmaktadır. Sanayileşmiş ve gelişmiş ülkeler, insanın bazı özelliklerine sahip robotlar üretmektedirler ancak ruh ve manevi değerler kazandıramamışlardır. İlmin ve teknolojinin ilerlemesine rağmen insan beyni ve ruhsal yapısı tam olarak çözülememiştir, insan et, kemik, sinir ve ruhtan meydana gelmiştir. İnsan, bedeni varlıklarının yanında ahlak, huy, edep, ar duygusu, Allah korkusu, inanç, gurur, namus, düşünce, fikir ve hırs gibi maneviyata da sahiptir. İyi insan ve iyi yurttaş olmak asli görevimizdir. Zararsız olmak yeterli değildir aynı zamanda faydalı da olmak insani görevimizdir, şu adam çok iyidir, kimseye zararı yoktur, etliye- sütlüye karışmaz, kendi halindedir, kendisi için yaşarsa lüzumsuz adamdır, suya sabuna dokunmazsa o adam pis adam demektir. Hem zararsız hem de faydasız ise o adamdan kimseye hayır gelmez, keser gibi hep kendisine yontar, oysa testere gibi olmalıyız, bir bana bir sana diyerek çalışmalıyız.Dürüst, edepli fakat başkalarına ve topluma hizmetimiz yoksa , dürüstlüğümüz sadece bize ait olup toplumsal faydamız olmaz. İnsanın sadece dürüst olması yeterli değildir, övünülecek bir özellik de değildir, dürüst olmak zaten insan için zorunlu bir erdemdir ve bir görevdir. Yaptığımız her görevin maddi veya manevi bir karşılığı vardır. Amerikan filmlerinde mahkemede yargılanan katilin veya soyguncunun yargılama esnasında yargıca “Ben vergisini ödeyen namuslu bir vatandaşım” demesi onların namus ve ahlak anlayışını ortaya koymaktadır. İnsanların ve milletlerin dürüstlük ve ahlak anlayışları farklılık göstermektedir. Japonya ve Kore gibi ülkelerde yöneticiler başarısızlık ve verdiği sözü yerine getireme gibi durumlarda ya görevinden istifa ediyor veya harakiri yapıyorlar. Bir kusurumuzdan dolayı özür dilemek alçalma değil yükselmedir zira özür dilemek bir erdem ve olgunluktur. Milliyeti, cinsiyeti, inancı ne olursa olsun insan önce yaşadığı toprağa, bağlı olduğu devlete, içinde yaşadığı toplumun manevi ve maddi değerlerine sadık olmalıdır. Çanakkale’de Bulgar yüzbaşı Stoyan’ı, Ermeni asıllı Teğmen Torosyan’ı, Rum doktoru, Libya’lı Hasan Mevsuf’u, İstiklal Savaşında ise Ceyhan’da Fransız Dode’yi, Adana’da İranlı Asaf Han’ı, Hintli Abdullah Çavuşu, “Türklerin parasını Yunan’a teslim edemem “ diyerek Milli Hükümete teslim eden Berç Efendiyi, Maraş’lı davulcu Abdal Halil Ağa’yı ve daha nice Türk ve Müslüman olmadığı halde adam gibi adam olan insanları görebilirsiniz. Amerikalı gazeteci, Türk Ortodoksları patriği 2. Eftim’e niçin Atatürk ve milli hareketi desteklediğini sorduğunda verdiği cevap insanı düşündürmektedir, Eftim Efendi “Ben Türk dostu değilim öz be öz Türk’üm” diyor. Papa Eftim Kayseri, Nevşehir ve Aksaray’dan topladığı beş yüz Ortodoks genç ile Ankara’ya gelerek Milli Mücadeleye katılmıştır. Eftim Efendi her şeyden önce bu toprakların insanıdır, yediği ekmeğe ihanet etmemiştir. Kısacası insan olmanın gereğini yerine getirmeli ve insanda olması gereken tüm vasıfları taşımaya çalışmalıyız. Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras temiz ve lekesiz bir hayat, rahmetle anılacak bir isim, insanların faydalanabileceği eserler ve temiz bir seciye olmalıdır. Nice servet, şöhret ve makam sahibi insanlar vardır ki yaşarken bile ölü gibidirler, nice insanlar vardır ki aradan yüz yıllar geçmesine rağmen halen hafızalarda yaşamaktadırlar zira onlar ölümsüz isim ve eserler bırakmışlardır. İngiliz şair R. KİPLİNG Eğer isimli şiirinde “ Her şeyden önce insan olursun oğlum “ diyor.
İç güdüler, nefis, doymak bilmeyen ego sürekli kendi çıkarına yönelik istekler içinde. Kendisi için istediğini bir başkası için isteyen insan sayısı oldukça azdır. Bu rekabete benzeyen yaşam tarzı en yakın olduklarımızla bile anlaşamayan mutsuz bir insana dönüştürür bizi. Empati yapmaktan kaçınır hayatı bir yarış gibi yaşamaya başlarız. Nihayetinde iyi niyetimizi de kaybetmeye başlarız.
İyi niyet insanları birbirine bağlayan en birincil öğedir.
Bu zamanda iyi insan olmak demek genel olarak kullanılmak demek. Maddi ve manevi olarak kullanılmak.
Ne kötü değil mi? Çoğu insan yardım sever insanları görünce maalesef bir süre sonra kullanmaya çalışıyor. Bu neden hep böyle oluyor acaba. Neden mi? Bencillikten.
Günümüzde her şey çıkar ilişkisi haline dönüştü. Herkes karşısındakinden kendisine ne fayda geleceğini hesaplıyor. Faydası var ise o kişiyi sömürene kadar kullanıyor. Ya duygularını ya cebini. Biz insanoğlunun en kötü geldiği noktadayız. Daha ötesi böyle insanların iyi insanları da mecazi olarak söylüyorum öldürmesi anlamına geliyor.
Tıpkı vampirler gibi kanını emerek kendi gibi insanlara dönüştürüyor ki bu insanlar yalnız kalmasın. Ama düşünsenize etrafımız bu tür insanlarla dolarsa nasıl yaşayacağız sevgi ve barış içinde. Aslında insanoğlu yaşamayı da kendine eziyet haline dönüştürmeye başlamadı mı bu şekilde.
Farkında olmadan neslimizi tüketmeye başlıyoruz. Modernleşmeye çalıştıkça ilkelleşiyoruz. Duygularımızı yitirmeye başladıkça mantığımızı da yitiriyoruz. Ne mi olacak sonumuz böyle gidersek tükeneceğiz.
O yüzden mantığımızla hareket ederek bize verilmiş bu güzel vasfı doğru kullanacağız. Böylece duygularımızı da korumuş ve iyi olmaya da devam edeceğiz. Kendimize yapılan hiç bir duygusal baskıyı kabul etmeyeceğiz. İnsan olma vasfımızı sonuna kadar savunacağız. Özümüzü korumazsak değişip insanlıktan çıkmak çok yakın.
Maddi olan bu dünyayı bu şekilde yaşamak, yaşamak değil. İyi olmaktan bizi alıkoyan her şeye hayır demeli. İyilikten ve iyi düşünmekten vazgeçmemeli insan. Yoluna ne kadar çok engel çıksa da vazgeçmemeli. Her daim ileriye gitmeli.
Hayat bize istediklerimizi her zaman vermese de almasını bilmeli. Yolunuza iyilerin her zaman çıkması ve hayatınızda kalması dileğiyle ....
Hz. Mevlana’ nın dediği gibi; "İyilik aradın mı, insanda kötülük kalmaz.” Görüşmek Dileğiyle