Zulüm hicreti… Hicret ticareti getirdi

Elazığlı iş adamı Tayfur Özkaynak ile yurtdışına yerleşme sürecini konuştuk. Mobilya sektöründe başarılı bir grafik çizen Özkaynak, yurtdışındaki mobilya fuarlarında Türk kökenli yüksek kaliteli urun sağlayan firma olmanın gururunu yaşıyor.

Zulum hicreti… Hicret ticareti getirdi…

SÖYLEŞİ: GÖKÇE K. KAHRAMAN

Elazığlı iş adamı Tayfur Özkaynak ile yurtdışına yerleşme sürecini konuştuk. Mobilya sektöründe başarılı bir grafik çizen Özkaynak, yurtdışındaki mobilya fuarlarında Türk kökenli yüksek kaliteli urun sağlayan firma olmanın gururunu yaşıyor.

Başarılı iş adamı Özkaynak, söyleşimizin ikinci bölümünde yine bizlerle iş hayatıyla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Özkaynak’ın, yurtdışına yerleşmek gibi bir planı hiç olmamış. Ta ki kızıyla arasında geçen bir diyaloga kadar. Kendi tabiriyle hicret ettik diyor. Sohoconcept ve yeni açılan mağazası Pera Design geldiği nokta ise birçok genç işadamına ilham olabilecek tarzda. Özkaynak, yurtdışına yerleştiği ilk yıllardan günümüze kadar gelen süreci bizlerle paylaştı.

Profesyonel iş hayatınızı yurtdışında sürdüren bir iş adamısınız. Kaç yıldır yurtdışındasınız? Biraz işinizden bahsedebilir misiniz?

17 yıl öncesine kadar yurtdışında yaşamak gibi bir düşüncem yoktu. Yurtdışında yaşamak orada iş kurmak aklımın ucundan geçmezdi. Ta ki bir akşam haber bülteninde başörtülü öğrencilerin İstanbul Üniversitesi önünde toplandıklarını görene kadar. 28 Şubat sonrasıydı ve bu tür olaylar o dönem çok fazla yaşanıyordu. Bültenlerde başörtülü öğrencilerin coplandığına tanık oluyorduk. Bu arada o sıralar kızım Tuğba'ya ders çalışması için sürekli telkinlerde bulunuyor, iyi bir üniversitede okumasını istiyordum. O sıralar henüz 13 yaşındaydı. Bir gün kızım bana “Baba bir daha bana üniversite okuyacaksın deme. Üniversite kapılarında başörtülüleri dövüyorlar” dedi. Bunları söylerken de ağlıyordu. O sıralar inşaat işiyle uğraşıyordum, villa inşaatı yapıyorduk. Kazancı güzel olan bir işti. Ancak, kızımın söyledikleri beni çok etkilemişti. Sonra kendi kendime; bu ülkede bir hapishanede gibiyim. Tır dolusu para kazansan, ama özgür değilsin, dedim. Mücadele edeyim, desem... O gece kendimce bir karar aldım. Yurtdışına gidip çocuklarımı orada okutayım dedim. Sabah kalktım ve birkaç yeri aradım. Görüştüğüm insanlardan bazıları Avustralya bazıları Amerika ve Kanada'ya yerleşmem konusunda fikir verdiler. En sonunda Kanada'da karar kıldım. Sonra iki kez Kanada'ya gittim. İş ortamını, sosyal hayatını araştırdım. 2001 yılının Mayıs ayında çocuklarımı da alıp birer valizle 'Ya Allah! Bismillah!' dedik hicret ettik. Geliş o geliş. Kanada'da master, doktora yapan Türk arkadaşlar, ''aman abi piyasa araştırması falan yaptın mi? bir yil okula git, İngilizce öğren'' dediler. Hayır, dedim ben hemen işe başlayacağım! Gerçekten hemen bir iş yeri tuttum, mermer ve seramik alanında iş kurduk. Şirketin adı Efes seramik. Daha sonra piyasa araştırması yaptıkça baktım ki bu alanda çok küçük kârlar var ve rekabet cok fazla. Çin, Brezilya, Meksika ve Türkiye'den de seramik ve mermer getiriyorlar. Fikrimi değiştirip mobilya işi yapmaya karar verdim. Türkiye'de tanıdıklarım vardı onlara iki konteyner sipariş verdim. Fuarlara katıldım sonrasında. Böylelikle bu işe girmiş olduk.

Seyahat etmekten çok büyük keyif alıyorsunuz. Seyahat etmek sizin için ne ifade ediyor?

Seyahat etmeyi çok seviyorum. En çok sevdiğim şey diyebilirim. Benim için seyahat etmek deniz, kum, güneş değil. Bir yandan iş yaparken diğer yandan farklı ülkeleri gezip görmek. Eğer bir şehre ilk defa gitmişsem o şehirdeki müzeleri, tarihi yerleri mutlaka gezerim. Çin Seddi'ne üç kez gittim mesela. Annemi ve çocuklarımı da götürdüm. Bu da Allah'ın bana bir hediyesi diyorum. İşlerimi Amerika'ya taşıdıktan sonra daha fazla seyahat etmeye başladım. Türkiye’de ve Cin de üretim yapıyoruz, ve dünyanın her yerinde fuarlara katılıyoruz. Kuzey Amerika’da büyük şehirlerin hepsinde bizim ürünlerimizi satan üst kalitede mağazalar var.. Oralarda müşteri ziyaretlerine gidiyoruz. Yani hem seyahat olmuş oluyor hem de müşteri ziyareti yapıyoruz. Allah sağlık versin, hem seyahat edelim hem işimizi yapalım. Bunların yanısıra eskisi gibi çok fazla kitap okuyamıyor, film izleyemiyorum. Örneğin; 10 yıldır izlediğim film sayısı 3'ü ya da 4'ü geçmez. Gazete ve makale okuyorum, her gün düzenli sabah sporu yapıyorum. Sonra işime zevkle, keyifle, heyecanla gidiyorum. Bu hiç değişmedi Allah'a şükürler olsun. Çocuğum hastanede yattı, 4-5 yıl kanser tedavisi gördü. Gece refakatçi olarak kalıyordum. Sabah 6'da annesi geliyordu. Sonra ben işe gidiyordum. İşe giderken aynı heyecanla gidiyordum. İş ayrı, o durum ayrı. Para için değil, güzel bir şeyler yapmak için. Kendimi çok test ettim. Eğer birisi sizin ürettiğiniz ürünü kullanmışsa ve güzel bir yerde sergilemişse bu bana çok mutluluk veriyor. Para sonra gelir. Güzel bir işler yapıp ortaya bir eser koymaktan büyük keyif alıyorum.

Amerika, Kanada gibi gelişmiş ülkelerde patronculuk yoktur. Kibir ve gurur göremezsiniz... Kendinizi kasmıyorsunuz yani. Steve Jobs'ı gözünüzün önüne getirin. Kendi ofisinde kendi çayını yapıp, bir kot bir tişört ile ise gelen bir patron, inanın bu İslam’ın özünde var..

Bizim ülkemizde ise mutlaka bir makam arabası ve koruma olur. Telefonunu, çayını taşıyan birileri vardır. Bu kişiler gerçekten ne oldum delisi… yani komik hareketler. Buralarda göremezsiniz bu durumları. Çok zengin insanlarda bile göremezsiniz. Kendi işini kendisi yapar. Pazar günü arabasını kendi yıkar, çimini kendi keser. Yeri gelmişken sizlerle çok önemli bir detayı da paylaşmak isterim. Gelişmiş ülkelerde şu çok önemlidir. İnsanın kendisi kıymetlidir ve yaptığı işlerle kıymeti anlaşılır. Satılan üründen ziyade bulunduğun ortama ne kadar değer kattığınla ilgili bir durum var ortada. Önemli olan kısmı da bu aslında. Bir diğer önemli detay ise insan ilişkilerinde farklılık olmaması. Bu da çok hoşuma gidiyor ve tabiatıma da uyuyor. Biz buna 'tevazu' diyoruz. Kişinin pozisyonuna göre farklı durum ve davranış sergilemek, hiç ahlaki değil gerçekten… Ben iş yerindeki finans müdürümle hangi ses tonuyla konuşuyorsam, ona nasıl hitap ediyorsam depoda çalışan arkadaşlarla da aynı şekilde konuşuyorum. Yaşadığım ülkenin bu yönünü çok seviyorum. Zaman zaman kendi ülkemde bu durum neden böyle değil diye düşünüyorum.

Kanada'nın iş ve sosyal yaşamından bahsedebilir misiniz?

İşinize giderken vaktinde gidersiniz burada. Sabah işe giderken huzur içinde gidersiniz ve huzur içinde işinize başlarsınız. Bu hiç değişmez. Bir yerden bir başka yere giderken kaç kilometre olduğu değil, dakika söylenir. Ve oraya o dakikada varırsınız. Sizi temin ederim 17 yıldır trafikte bana selektör yapan, korna çalan olmadı. Üstelik ben hata yaparım, elimde telefon mesaj yazarım ve yeşil ışık yanmıştır ancak, arkamdaki araç korna çalıp beni rahatsız etmez. Sonradan fark ederim ki yeşil yanmış. Elimi kaldırıp özür dilerim. Yine yaşadığım ülkede hırsızlık ve yalan görmedim. Bizim ülkemizde maalesef çok yalan söyleniyor. Şimdi beyaz yalanlar, pembe yalanlar diye isimler de vermişler. Yalan her yerde yalandır. Maalesef bizde hayatın her alanında yalan çoktur , ve “Vallahi'' ile başlıyorsa hele, bilinki %100 yalandır... Ben burada yalan duymadım, görmedim. Evlerin kapıları açıktır. Bir ara evimizin kapısını açık bırakmıştık ve 1 ay boyunca yoktuk. Geldik her şey yerinde duruyor. Birde resmi işlerde gereksiz bürokrasi yok.

İşleriniz başarılı bir şekilde yürüyorsa, bankalar size gelir ve çok düşük faizlerle size para verirler. İşlerinizi geliştirmeniz için destek olurlar. Devlet desteği bizde de var, ama ne yazık ki sonuç alınamıyor, hatta istismar ediliyor, yani yalan var. Çevre ve şehir temiz, emniyetli güvenli , hırsızlık ve yalan da yok. Merhum Mehmet Akif Ersoy'un dediği gibi: “İşleri dinimiz gibidir.”

İslam'ın kelime anlamı barış demek. Ancak biz de barış yok. Yani İslam ülkelerinde İslam’da yok. Mesela ben hicret edeceğim zaman hiçbir İslam ülkesine gitmeyi aklımdan geçirmedim. Düşünün, burası çok önemli... Libya, Mısır, Arabistan.. Nereye gitseydim? Birçok insan buralara gelmek istiyor. Çünkü insanın yaradılışında, barış, huzur, emniyetli ve özelliklede adaletle yönetilen emin bir yerde yasamak var..

Biz Kanada'ya geldiğimizde kahve 2 dolardı halende öyle. Benzin aynı fiyat, hatta biraz düştü. Burada şunu söylemeye çalışıyorum. Barış ve adalet kavramlarının ne kadar kıymetli ve önemli değerler olduğunu burada anladım, huzur-barış olan yerde üretimde var zenginlikte var.

Yurtdışında yaşayan bir iş adamı olarak oradan bakınca Türkiye'yi nasıl görüyorsunuz?

Toronto'da ve Newyork'ta her iki yerde evim var... Çin’e, iki ayda bir mutlaka giderim. Türkiye'ye de çok sık geliyorum. Dört ayrı ülkede yaşıyorum. Ancak, şunu da belirtmek isterim. Gözümüz kulağımız Türkiye’de. Eşim, dostum, arkadaşlarım ve akrabalarım orada. Ayrıca benim düşüncem öyle gidip kebap yiyelim ya da Antalya'da tatil yapalım değil. Benimkisi tamamen ülkenin içinde bulunduğu durumla alakalı. Bizim ülkemiz neden 2.ya da 3.ligde oynuyor. Neden 1. lige çıkamıyoruz. İlk sırada bu geliyor. Türkiye'de maalesef bir darbe girişimi oldu. Ben 2. günü biletimi alıp hemen İstanbul'a geldim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden arkadaşlarım var. Rahmetli Erol Olcak. Burada onları anmak isterim. Şehit oldular... Habip Kiraz benim iş ortağımdı, o gün gazi olanlardan. Aynı Erol gibi o da Boğaz köprüsünde darbecilerin karşısında durdu. Olayların yaşandığı gün Türkiye'de olsaydım ben de onlarla birlikte olurdum. Ülke bizim ülkemiz. 3.ligdede olsa bizim ülkemiz. Bize ait..

Haber bültenlerinde şehit asker haberlerini izleyen oğlum Namık çoğu kez yemek masasını gözyaşları içinde terk etmiştir. Diğer yandan ülkemle alakalı güzel bir şey olduğunda ona da ayrıca çok seviniyoruz. Allah ülkemizi korusun, milletimizi mağdur etmesin. En kısa zamanda 1.lige çıkalım. En azından şu Kore seviyesine gelelim. Bizde kendi otomobilimizi yapalım… Dünya markalarımız olsun, zor şeyler değil bunlar.

Mobilya koleksiyonlarınız hangi ürünleri içeriyor?

SohoConcept bizim toptan satış yaptığımız firmamız. Bir ev düşünün. Evin yatak odasının dışında her ihtiyaca uygun ürünlerimiz mevcut. Yaşam odaları, mutfaklar, kanepeler, sandalyeler, sehpalar bulunuyor. Sadece yatak odasında yokuz.

Öte yandan ismi Pera Design olan bir firma daha kurduk. Biliyorsunuz Beyoğlu'nun eski ismi Pera. Pera Dizayn, perakende ve online satis yapıyor. Bu firmamızda yatak odası ürünlerimiz de bulunmaktadır. Ürünlerimiz çok yüksek adetli, farklı renklerle ve materyallerle müşterilerimize zengin alternatifler sunuyor. Ayrıca ürünlerimiz modern evlerde kullanılabildiği gibi yaptığımız dizaynlarla ticari mekanlarda da kullanılabiliyor. Bir yemek masası herhangi bir evde kullanılabileceği gibi bir restoranda veya havaalanında da yemek masası olarak kullanılabiliyor. Ürünlerimizin çoğu bu niteliktedir. Daha çok hareketli ve modern ürünler tasarlıyoruz. Ürünlerimizi oteller, restoranlar, ofisler, havalimanları, hastaneler dışında model evlere de satıyoruz.

Tasarım kısmından da bahsedebilir miyiz?

Ürünlerimizin %90 'ı kendi tasarımımız. Kendimiz tasarlayıp, kendimiz üretiyoruz. Örneğin; bir ürün birkaç parçadan oluşuyorsa her bir parçası ayrı ayrı fabrikada yer alıyor. Bazı ürünlerin parçaları Türkiye'de yapılamıyor. Çin'de yaptırıyoruz. Üst kısmı İzmir'den bir diğer parçası da İstanbul'dan geliyor. Sonra biz onları Amerika'da birleştiriyoruz. Bu şekilde satış yapıyoruz. Başka bir firmaya ait olan tasarımı ya da üretilmiş bitmiş bir ürünü alıp koleksiyonumuzda barındırmıyoruz. Sohoconcept olarak kendi ürünümüzü yapıyoruz. Dolayısıyla süngeri kendimiz seçiyoruz. Ahşap olarak orijinal Amerikan ceviz ağacı kullanıyoruz. Amerika'dan ceviz ağacı ithal ediyoruz. İthal ettiğimiz ceviz ağacı İzmir'deki fabrikamızda işleniyor. Orada ahşap sandalyeler haline getiriliyor. Tekrar işlenmiş halde Amerika'ya ve Kanada'ya ihraç ediyoruz. Çünkü Türkiye'deki ceviz ağacı kaliteli değil ve standartları düşük. Bir tarafı başka diğer tarafı başka renk çıkıyor. Buradaki insanlar bize onları iade ediyorlar. Gerçekten Türkiye'deki cevizlerin içini açınca çürük ceviz çıkabiliyor. Bazıları büyük bazıları küçük olabiliyor. Amerika'daki ceviz ağacı öyle değil. Ceviz ağacının rengi, dokusu her şeyi aynıdır. Hangisini açarsanız açın çürük çıkmaz. Yüzlerce, binlerce ağaç getirirsiniz yapay zannedersiniz ama doğaldır.

Öte yandan yüksek kaliteli kumaşları İngiltere'den getiriyoruz. CAMIRA isimli bir firmaya ait. Yeni Zelanda yünü. Yeni Zelanda koyun üretiminde dünyada bir numara şu an. Yün satıcısı firma yünlerini İngiltere'de kumaş haline getiriyor, dokuyor. Daha sonra o kumaşları hem Türkiye'ye hem de Çin'e ithal ediyoruz. Daha sonra fabrikalarımızda bu kumaşlar sandalye -sofa yapımında kullanılıyor. Ayrıca müşterilerimize 10 yıl garanti veriyoruz. Projelerde, mimarlar bir şirket ofisini ya da bir restoranı vs.. dizayn ederler. Dizayn ettikleri yerin perdesine, dokusuna halısına uygun kendi kumaşlarını (Amerikan malı kumaşlarını) New Jersey'deki depomuza gönderirler. Biz bu kumaşları kontrolünü yaparız. O kumaşları tekrar paketleyip havayolu kargosuyla Türkiye’deki fabrikamıza göndeririz. Kumaşlar burada ürünlere dikilir, giydirilir.. Siparişe göre sandalye üretimi yapılır ve konteynıra konulup deniz yoluyla Amerika'ya gelir. Biz buna “müşterinin sahip olduğu kendi materyali” diyoruz.

Sohoconcept olarak başka bir özelliğimizden de bahsetmek isterim. Yüksek kalitedeki pahalı ürünlerimizi yüksek adette stokta tutuyoruz. Bunu yapan çok az firmadan biriyiz. Biz farklı renklerde ve materyalde, çok yüksek adetler stokluyoruz. Müşterilerimizin acil ihtiyaçları olduğunda bu şekilde karşılamış oluyoruz.

Hangi ülkelerde mağazalarınız var? Bu merkezleri başka yerlere taşıma planınız var mı?

Sohoconcept olarak 2001 yılında Toronto'da başladık. 5 yıl sonra baktık ki Amerika'ya ürün satıyoruz, fuarlara katılıyoruz ve Amerika'daki satışlarımız artıyor. Bunun üzerine orada bir yer açtık. New Jersey’de, Manhattan'a yakın bir yerde depo ve showroom açtık. Birkaç yıl sonra daha büyük bir depoya taşındık. İşler hızlı büyüyüp gelişti. Merkez ofisimizde New Jersey’de. Bunların yanısıra Manhattan'daki mağazamızı da 5 yıl önce açtık. Central Park'ın yakınında bulunuyor. Ankara'da da bir yerimiz var. Sohoconcept etiketiyle satılıyor. Ortadoğu'da Katar, Dubai'ye satışlarımız oluyor. Rusya'yla bazı projeler oldu. Bu yerlerle de Ankara'daki firmamız ilgileniyor.

Yakın zamanda New Jersey Paramus'ta bir mağaza açtık. Mağazamızın adı Pera dizayn. Sohoconcept'in ürünlerini perakende satıyor ve online satış yoluyla hizmet veriyor. Hong Kong'ta da şirket kurduk. Onun da temsilci ofisini, deposunu, showroomunu Çin’in Guangzhou şehrinde açıyoruz. Hedefimiz buradan tüm dünyaya ürün satabilmek. Stokladığımız yüksek kalite ürünleri bu sayede tüm dünyaya satma şansımız olacak. Tüm dünya Çin'e fuarlara geliyor çünkü. Biz burada Amerikan firması olarak katılacağız. Sohoconcept olarak Guangzhou’da, Şangay'da Amerikan firması olarak önümüzdeki dönemde fuarlara katılacağız. Bu projeyi de bu şekilde hayata geçirmiş olacağız.

Ürünleriniz birçok otel, restoran ve şirketin tercihleri arasında. Dizayn kısmına gelirsek hangi özellikler ön plana çıkıyor?

Bizim en önemli özelliğimiz dizayn yani tasarım kısmı diyelim. Kendimizi bir miktar Zara'ya benzetiyorum. İspanyol merkezli giyim ve aksesuar markası Zara, dünyada bir numara biliyorsunuz. Ürünlerinin tasarımlarını çok hisli değiştirip, vitrinine çok hızlı bir şekilde yeni bir ürün olarak koyuyor. Zara'nın da zaten en büyük özelliği hızlı ürün tasarımı yapması ve onu çok hızlı bir şekilde sergilemesi. Türkiye'de üretiyor ve bir bakıyorsunuz 2 hafta sonra Los Angeles'ta vitrinde. Biz tam anlamıyla Zara gibi olmasak da, ona kısmen benzediğimizi söylemeliyim. Bizde de sürekli yeni dizaynlar var. Mimarların, iç tasarım yapan dizaynırların gözünden düşmemeniz gerekiyor. Hep akıllarında kalmanız lazım. Sohoconcept'i incelediğinizde sizde mutlaka yeni bir şeyler görürsünüz. Çünkü insanın doğasında hep yeni ve farklı bir şeyler arama çabası var. Biz de ürünlerimizde yaptığımız ufak tefek değişikliklerle sürekli yeni ve farklı bir tasarım ortaya koyuyoruz. Yoksa başka türlü ayakta kalınması mümkün değil. Bir ürün sadece tasarım değil elbette kullanılan ürünün ergodinamik olması da çok önemli. Bir hastane düşünün. Hastanın sandalyede otururken rahat etmesi lazım. Ya da bir kütüphaneyi gözünüzün önüne getirin. Şık olmasından öte ergonomik olması daha önemli değil mi? Daha sonra ürünün mekana uygunluğunu söyleyebiliriz. Elbette kalitede çok önemli. Starbucks'ı düşünün günde 300 belki de daha fazla insan kullanıyor ürünleri. Kullanılan sandalyelerin hem güzel görünmesi lazım hem de rahat olması lazım. Kısacası çok yönlü bir hizmeti olması gerekiyor.

Diğer yandan firmanın verdiği garantiler ve güvenilirliği de çok önemli. İşimizi kurduğumuz ilk yıllarda müşteriler bizim kim olduğumuzu soruyor, “ garanti veriyorsun ama yarın var mısın?” endişesi taşıyorlardı. O dönemleri de atlattık çok şükür. Şimdi öyle değiliz. Ürünlerimizi kullanan kişilerin yorumlarından ne kadar memnun olduklarını anlayabiliyoruz. Yurtdışında insanlar bu konuda çok duyarlı. Beğenilerini ya da memnun kalmadıkları bir durumu diğer insanlarla paylaşıyorlar. Bu açıdan müşterilerimizin yorumları firmamız açısından önemli bir referans.

Müşteri portföyünüzü nasıl oluşturuyorsunuz?

İlk yıllarda Sohoconcept kendi tasarımlarını üretmiyordu. İlk olarak Türkiye'de başlamıştık. Türkiye'den birkaç tane firmanın kendi ürünlerini alıp getiriyorduk. Her ay bir iki konteyner getiriyorduk. Mağazalara gidiyorduk ve bunlar Türk malı dediğimizde adamlar burnunun ucuyla bakıyordu. Çin'den gelen bir ürün değildi neticede. Çünkü Apple bile Çin'de yapılıyor. Çin'de çok farklı kalite katmanları var.

Müşterileri ikna etmem gerekiyordu. Ayakta durmam ve pazara girmem için bu gerekliydi. Çoluğumla çocuğumla buralara gelmişim, tutunmam gerekiyordu. Hemen müşteriye şu teklifi yapıyordum. Ürünlerimi mağazana koy, senden para istemiyorum. Ne zaman bu malı satarsan veya aynı üründen tekrar sipariş verirsen o zaman ödeme yaparsın üstelik %50 indirimli. Diğer yandan vade ve ücretsiz kargo kolaylığı sağlıyordum, normal şartlarda hiçbir firma bu imkanları sunmaz. Böyle böyle ilerledik ve bugünlere geldik.

Şimdi firmamızda vadeli satışımız yok. Müşteri ürünün parasını ödüyor, bir hafta sonra biz de kendilerine siparişlerini gönderiyoruz.

17 yıl önce Türkiye'den ürün getirtiyorduk ve maalesef kalite problemleri yaşıyorduk. Türkiye’de üretim şartları standartları eskiye göre biraz daha iyi.. Şu an Türkiye'den aldığımız parçalar ve ürünler hepsi bizim kontrolümüzde... Kumaşı, süngeri, metali kısacası her şeyini kontrol ediyoruz. Bu anlamda şimdilik bir sıkıntımız yok.

Müşteri portföyü dediğim gibi perakende mağazalarla başladı. Çin'e açılınca da ticari işyerlerine ürün verebilme yeteneğimiz, kalitemiz, standartlarımız belli yerlere gelmeye başlayınca biz bu kez mimarlık, iç dekorasyon yapan firmalara da ürün vermeye başladık. Bu aşamadan sonra işlerimiz çok daha gelişti. Yüksek adetli işler haline geldi. Düşünün ki; bir restoran 500 bir diğeri 600 adet sipariş veriyor. Üründen memnunsa dönüyor ve tekrar sipariş veriyor. Manhattan'daki Plaza Hotel'i ele alalım. Cumhurbaşkanlarımız, başbakanlarımızın Amerika'ya geldiğinde orada konaklıyorlar. Oradaki sandalyeler firmamızın ürünleri. Mimarlık ofislerine, dizayn yapan, kontrat işi yapan yerlere kaliteli ürün gönderdiğimizde işler zincirleme devam ediyor. Bir taraftan da pazarlama işlerimiz sürüyor. Fuarlara katılıyoruz. Kısa bir süre önce New York'taki fuara katıldık. Yüksek kalitedeki ürünlerin buluştuğu bir fuardı. Türk kökenli firma olarak sadece biz vardık. Reklamlara da önem verdiğimizi belirtmeliyim. Birçok yerde reklamlarımızı görebilirsiniz.

Ancak son olarak şunun altını önemle çizmek isterim. Firma için en önemli faktör referanslardır. Örneğin; Gökçe Hanım evine kanepe ya da masa almış ve çok memnun kalmış. O da arkadaşlarına tavsiye etmiş. İşte bütün mesele ve işin özeti bu.

18 Tem 2017 - 14:22 - Kültür-Sanat

Mahreç   Kültür-Sanat


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Günışığı Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Günışığı Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Günışığı Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Günışığı Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.