“Herkesin içinde iki kurt vardır. Kurtlardan biri öfke, kıskançlık ve kötülüktür diğeri ise doğruluk, güzellik ve iyiliktir. Her ikisi de açtır ve her gün birbirlerini parçalarlar ama kazanan iyilik değil, senin beslediğindir.” Bu cümleler izlediğim uzunca bir dizinin aklımda kalan tek replikleri. Ana karakter, bir diğerine dizideki kızın içindeki iyiliği beslemeyi seçenlerden biri olduğunu anlatmak için kurmuştu bu cümleleri. İnsanın içindeki zıtlıkların kavgasından, hatta romantikleştirecek olursak o zıtlıkların dansından ibaret bir varlık olduğunun güzel bir özeti mahiyetinde bu cümleler. Hangi kurdu besleyeceğini kendisinin seçmesi de irade sahibi olduğuna dair bir vurgu. İyilik veya kötülüğün insanın seçimlerinin sonucu olması. Tesadüflerin, rastlantıların, şartların ürünü değil de insanın kendi seçimlerinin ürünü olması. Bir odayı karanlıkta bırakmak veya ışıkları açarak aydınlatmak özgürlüğü. Aslında tüm mesele hangi kurdu beslemeyi seçtiğimizle ilgili. İnsanın iyi veya kötü biri olmayı son kertede kendisinin seçiyor olmasının çok muhteşem bir ayrıcalık olduğunu düşünenlerdenim. İnsanın, “ben kendi seçimlerimin sonucuyum” diyebilmesinden daha inanılmaz ne olabilir? Durum böyleyken akıllara makul sayılabilecek tonla soru geliyor haliyle. Öyleyse insan neden iyiliği seçmez? Kötülük neden tercih edilen bir şey olsun? İnsan neden kötü olmayı kendi isteğiyle seçer? Bundan bir çeşit zevk mi duyar? Yaptığı yanlış seçimlerin sonuçları mı onu bu noktaya getirmiştir? Kâbil’e kardeşi Habil’i öldürecek taşı eline aldıran şey ne türden bir seçimdi? Bu soruların insanlığın var oluşundan bu yana soruluyor olması insanın aslında tam manasıyla anlaşılamayan komplike bir varlık olduğunun ve kötülük probleminin de aynı derecede komplike bir problem olduğunun bir nevi kanıtı aslında.
İnsan kötü biri olmayı kendisi seçer şeklindeki genelleme bazılarına çok acımasız hatta haksız gelebilir belki. “Herkes kötülüğü kendisi seçmez, onu o raddeye getiren, yapmak zorunda bırakıldığı seçimleri vardır” diyenler mutlaka çıkacaktır. Bunun olması ihtimalini göz ardı etmemekle birlikte o veya bu sebeple ortaya çıkan şeyin kötülük olduğunu ve bunun kişi veya kişilere zarar verdiğini unutmamak gerekir. Dünyayı bir kanser gibi saran bunca kötülüğün bu tür bahanelerin ardında hafifletilmesinin içinde yaşanılan topluma ve tüm insanlığa yapılan büyük bir haksızlık olduğu kanaatindeyim. Dünyada ikinci bir kişinin dahiliyle gerçekleşen tüm ölümleri, cinayetleri, işkenceleri, tacizleri, sürgünleri ve zulümleri birer tesadüf, birer rastlantı, şartların gerektirdiği birer zorunluluk olarak mı göreceğiz yani? Kötü seçimlerin oluşturduğu basit, önemsiz ve istemsiz sonuçlar olarak mı? Durum böyle olunca yapılanların izahı da “pardon istemeden oldu” dan öteye geçemiyor işte. Tarih boyunca işlenen kitlesel zulümlerin ardından yapılan telafilere(!) bir bakın. Hiçbiri bırakın mağdurun hakkını iade etmeyi, ki yaşamdan koparılan canın ne gibi bir telafisi olur o da ayrı bir keşmekeş, zulmün bir daha tekrarlanmayacağının garantisini bile vermiyor. Okuduğum bir dergide bu durumu yüzü olmayan kötülük diye tanımlamıştı yazar. İşte kötülük ancak bizatihi seçilen ve istenen bir şey olduğu unutulmayıp, bahanelerle hafifletilmezse bir yüze bürünür ve ancak o zaman hesap sorulabilir bir hale gelir. Örneğin yaklaşık 70 yıldır devam eden Çin’in Doğu Türkistan zulmü… Çin hükümeti tarafından bölge insanının dinlerini yaşamaları, dillerini kullanmaları, kültürlerini devam ettirmeleri insan haysiyetine sığmayacak iğrençlikteki işkenceler ve baskılarla engellenmekte fakat bu akla hayale sığmaz kötülük ve zulüm bırakın durdurulmayı, yeterince dile bile getirilmemektedir. İşte bir kötülük tam da Doğu Türkistan’da olduğu şekliyle bir yüze büründürülmeyip hesap sorulamaz hale getirilebilir. Öyle sanıyorum ki kötülük daha önce hiçbir zemin ve düzlemde bu kadar sıradanlaştırılmamıştır. Bu kadar çabuk unutulan, tepki verilmeyen bir hale getirilmemiştir. Kötülüğü görünür hale getirmek en az onu engellemek kadar zor bir iştir artık günümüzde.
Peki ya sıra iyi ve kötünün ne olduğuna geldiğinde? İnsan için işler burada da hiç kolay değil. Çünkü iyi ve kötü sanıldığının aksine kolay tanımlanabilecek iki kavram değil. Hele bu tanımları yapacak olanın bizzat bu ikilemi içerisinde bulunduran insan olduğu düşünülecek olursa. İnsanın yaptığı tanımlar tamamen siyah ya da tamamen beyaz olamaz. Araya mutlaka griler de karışacaktır. Bu tanımlamaların sınırları farklı zaman ve düzlemlerde değişecek ve bir başkası tarafından tartışılmaya açık olacaktır. Yani her zaman ve her kişi için aynı kalacak bir iyilik ve kötülük tanımı insan tarafından yapılamaz. İşte burada insana kesin sınırları belirleyecek, zaman ve mekan değişse de sınırları uçlarından çekerek genişletilemeyecek ilahi bir müdahale lazımdır. İyi ve kötü kavramı da diğer her şey gibi insandan üstün, insan da dahil her şeyin sahibi bir yaratıcının tanımlamasına muhtaçtır. Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler isimli kitabında geçen o meşhur ifadesinde dediği gibi “Tanrı yoksa her şeye izin vardır.” Mutlak iyi, yüce bir otoriteden bağımsız gerçekleşemez ki bu yüce otorite de Allah (cc)’tır. Tasavvuf ehli, dünyada oluşan kötülüklerin insanın bu ilahi müdahaleyi algılayamamasının bir sonucu olduğunu söyler. Yani insan yaratıcıdan gelen bilgi ve tecelli nurunu algılayabilirse kötülük bir seçim olmaktan çıkacak ve insan mutlak suretle iyiliği seçecektir. Uydurulmuş veya yürürlükten kaldırılmış tüm dinlerin de amacı insanı içindeki iyiliği beslemeyi seçme erdemine ulaştırmaktır. İslam’ın gelişi ile kötülüğün imparatorluğunun çöküşü, kötülerin tahtlarının sarsılışı işte bu nedenledir. İnsanlar ne zaman Allah’ın ipine sarılmışlarsa işte o zaman feraha erişmişlerdir. Öbür türlüsü bizim de çok yakından şahit olduğumuz üzere mazlumun ezildiği bir kan imparatorluğudur. Fakat unutulmaması gereken şey zalimlerin çarkının da cahillerin omuzlarında yükseldiğidir. Kendimizi ilahi nura karşı takındığımız bu cahil tavırdan kurtarmak ve tekrar kitlelerce Allah’ın ipine tutunmak tek kurtuluşumuzdur. Çünkü Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Buna inananlar için tüm karanlıkları aydınlatacak güç her daim mevcuttur.