Özel Sektör AR-GE'ye yönelmeli

Devlet Bakanı Mehmet Aydın, ekonomik sıkıntıların bitmesi halinde özel sektörün AR-GE konusunda daha ileriye gideceğini söyledi.
Aydın, TÜBİTAK Doğu Anadolu AR-GE bölge toplantısı öncesi düzenlediği basın toplantısında, bu bölgenin geniş olması sebebiyle ikiye ayırdıklarını, bir sonraki toplantının Van`da yapılacağını kaydetti.

Bu toplantılarda TÜBİTAK`ın bölgeyi yakından tanıyıp bilim ve teknoloji alanında bir şekilde fotoğrafının çekildiğini ifade eden Aydın, şöyle konuştu:

``TÜBİTAK, Türkiye`de araştırma ve geliştirmeden sorumlu, bilim ve teknoloji politikalarını koordine ediyor. Bizim işimiz sadece kamu ile değil. Aynı zamanda özel sektör ile olan ilişkiler de sorumluluk alanımıza giriyor. Özel sektörden de bize gelen projeleri değerlendiriyor finans desteği veriyoruz.

Özel sektör ilk defa yüzde 40`ın üzerine çıktı. Ümidimiz, arzumuz, niyetimiz, hedefimiz 50`leri 60`ları geçmek. AR-GE dediğimiz toplam faaliyetin hem üretim itibariyle yüzde 50 den fazlasını özel sektörün yüklenmesi gerekiyor. Gelişmiş ülkelerde durum budur. Ekonomik sıkıntılar azalarak biterse ki bitecek o zaman özel sektör çok daha hızlı adımlarla AR-GE işini daha ileriye götürecek.``
Aydın, 2002`den itibaren çok önemli başarılara imza attıklarını, görevdeki hükümetlerin bilinçli olarak bilim ve teknoloji çalışmalarına özel bir önem verdiklerini kaydetti.

``SURİYE ÖRNEĞİ``
``Her şeyin bilim eksenli olmasına inandık`` diye Aydın, sözlerine şöyle devam etti: ``Biz, hükümet olarak evvela komşularımızla çok iyi ilişkiler kuralım diyoruz. O siyasi ilişkiler uluslar arası siyasete etkileyecek ve o siyasetin getirdiği rahat ortam içinde de ekonomi daha hızlı gelişecek. Suriye örneği güzel bir örnektir. Siyasi ve ekonomiden alınan mesafe sonucu vize uygulamasını kaldırdık.

Siyasi istikrar olmadan ne içerde ne dışarıda ekonomik istikrar sağlayamazsınız. Komşularınızla ilişkilerinizde siyaset düzlüğe çıkmamışsa sizin ekonominizin düzlüğe çıkması mümkün değil. O da olmazsa zaten alınacak mesafe çok fazla olmuyor.``
Aydın, birçok ülke ile birlikte çalışmalar yaptıklarını, Kafkaslar ve Balkanlara önem verdiklerini belirterek, ``Türkiye`nin hem refahı hem de huzuru Kafkaslarda, Balkanlarda sürdürülebilir bir huzurun varlığına bağlıdır`` dedi.

``TECRÜBEYİ PAYLAŞMAK``
Aydın, AB ile son derece canlı münasebetleri olduğunu söyledi. AB`nin sadece siyaset, ekonomi veya kültürün ciddiye alınmadığı bir ilişki olmadığını anlatan Aydın, şunları kaydetti: ``Avrupalılar ile birlikte çalışmak bizin için son derece önemli. Bu sadece üretmek değil bir tecrübeyi paylaşmaktır. Bizim proje yapan arkadaşlarımız var, Avrupalılar ile birlikte çalışıyorlar.

Küçülen dünyada artık çok sağlam bir yer edinmenin süreci içindeyiz. Artık bilimsel açıdan içerde neler olup bittiğini tahmin edecek durumdayız. Bize yakışan halkımızın refahını hızla büyüten bir yolda büyümek zorundayız, büyüyoruz. Bu da bize özgüven getiriyor.
TÜBİTAK artık kurum olarak ilmini biliyor. İlişki kurmanın, birlikte çalışmanın, proje değerlendirmenin, patent konusunda iyi ilmini biliyor. Geriye kalan geceyi gündüze katıp çalışmaktır. Konumuz da bilim ve teknoloji olduğu için çalışmanın sonucu somut olarak ortaya çıkıyor.``

BEYİN GÖÇÜ
Aydın, bir gazetecinin ``Türkiye`den dışarıya giden beyin göçü veya dışarıdaki Türk bilim adamlarının ülkeye geri dönmeleri hakkında bir hedefiniz var mı?`` sorusu üzerine, kısa zamanda konusunda derinleşmek isteyen bilim insanlarının dalında ihtisas üniversitelerini gitmelerinin normal olduğunu söyledi.

Bakan Aydın, ``Bunun olmasın da da yararı var. Hepsini Türkiye`ye getirmenin çağırmanın plan ve programını yapmıyoruz. Çünkü zaten beraber çalışıyoruz. Yaz tatilini 1 ay yerine 3 ay yapıyor, 7 senede bir aldığı bir senelik izninde geliyor bizimle çalışıyor. Ama hem psikolojik hem sosyolojik sebepten dolayı Türkiye’de olmak isteyenler için evet gerçekten bir hedefimiz var`` dedi.

Gelecek bilim insanları için en azından kendisinin görüştükleri içinde paranın önemli olmadığını gördüğünü anlatan Aydın, şöyle konuştu: ``Her arkadaşıma `Çalıştığın üniversitede bir huzursuzluğun var mı?` diye sordum. `Hayır` dediler. O halde üniversitelerin de öyle olması lazım. Yani üniversitelerimiz bu genç insanları teşvik etmeliler. Onların moralini bozacak tutum ve davranıştan kaçınmalılar. `Türkiye`ye geldiğimde burada yaptığım işi yapabileceğim ortam olsun ve orada çok çalışıyorum diye cezalandırmasınlar beni` diyorlar.
Şimdi hakikaten Türkiye ona doğru gidiyor. Üniversitenin genel havasının atmosferinin çok demokratik olması lazım. Yani `Kime oy verecek?` diye genç bilim insanını sıkıştırırsanız, `Ben adayım bana ver?` derseniz, o insanın huzuru bozulur. Türkiye`nin onları geride bırakması, o yükten kurtulması lazım.``