SUSKUN İLÇE’ DE BAYRAMI YAŞAMAK…

Toplumu oluşturan insanın, insanların suskunluğu hayra alamet olmadığı gibi beldelerin suskunluğu da hayra alamet görülmemektedir suskunluk acziyetten değil asaletin gereği olarak bilinip telakki edilse de…

Suyun durgunu gibi insanların ve beldelerin suskun oluşu da korkutucudur. Suskunluk hareketsizlikten kaynaklanan gerilemenin bir göstergesidir. Hareketsizlikte de; toplumda ve insanlar arasında sağlığın, huzur ve güvenin, bolluk ve bereketin olmayacağı, olamayacağı bir gerçek. İnsanların, beldelerin, ilçelerin ve söz konusu olan ilçenin suskunluğundan kastımız; insanların, ilçe insanlarının konuşmamaları değil tabii ki. Ya nedir o zaman? İnsanların, ilçe insanlarının sahipsizliklerinden konuşulmamaları, konuşuluyor olmamaları, Onların konuşmasını ve konuşulmalarını birçok bölgede var olan huzursuzluğa inat aşağıda ifade edeceğimiz olumsuzluklardan kaynaklı suskunluğa rağmen ilçede var olan huzurun devamını sağlayan, sağlayacak olan sosyal ve kültürel etkinliklerin yaşanmaması, yaşatılmaması, Bununla da insanların, ilçe insanının bir takım olumsuzlukları yaşıyor olması ve de ilçede olumsuzlukların yaşanıyor olmasıdır. Şöyle ki; İlçe halkını ve ilçeyi harekete geçiren, canlı tutan, konuşuyor ve konuşuluyor olmasını sağlayan ilginin olmayışı, sosyal ve kültürel etkinliğin, etkinliklerin yaşanmıyor olmasından kaynaklı; Seçilmiş ve atanmışların egolarını bir tarafa bırakıp ilçe ve halkı için birlik, beraberlik ve bütünlük içinde olmamış ve olamamış, Her türlü imkânın var olmasına ( yurt dışında çalışan insanların birikimlerinin yatırıma dönüşmesini sağlayan alternatiflerin oluşturulmaması nedeniyle paranın beton binalara aktarılması, beton yığının alabildiğine fazlalaşarak işsizliğin artış göstermesi) rağmen Ekonomik alanda gelişmemiş, gelişememiş, İşsizliği bitirecek istihdam noktasında bir gelişmenin sağlanmamış, Günümüzde ihtiyaca cevap vermeyen, eskimiş ve bünyesinde bulunması gereken kurumlarının her biri (Tapu- Tapu Kadastro-kaymakamlık bünyesindeki sosyal yardımlaşma vakfı birimi-Adliye arşiv deposu gibi…) ayrı ayrı yerde bulunan hükümet konağının ilçeye yakışmayan tarzda kalmış, ilçe içinde boğulmuş ve ilçeyi boğmuş, Kurumlarda, özellikle de iş yoğunluğu fazla bulunan kurumlarda (Tapu-Tapu Kadastro ve gibi) personel yetersizliği nedeniyle çalışan personellerin bırakın iş takibine giden vatandaşlara karşı misafir gidenlere karşı bile gayrı ihtiyarı agresif davranıyor olmalarıdır. Söz konusu suskun ilçede bunların var olmasının sebebi tabii ki ilgisizlik ve sahipsizliğidir. Siyasilerin ilgisizliği ve sahipsizliği, ilgili oldukları görüntüsü vermek adına ilçeye gelen siyasilerin de söylemden öteye gitmeyen ilçe ve ilçe halkı adına bir icraatlarının olmaması, yukarıda ifade ettiğimiz gibi seçilmiş ve atanmışların bütünlük içinde olmayışlarıdır. Seçilmiş ve atanmışlardan kastımızda sadece resmi görevliler değil tabii ki, halka hizmet adına yola çıkan diğer seçilmişlerdir de. Yani Sivil Toplum Kuruluşlarıdır. Evet! suskun olduğunu ve suskunluğunun sebeplerini, bundan dolayı yaşadığı olumsuzluklarını dillendirdiğimiz ilçe; Elazığ’ımıza 104 km. uzaklıkta olup tarihi ve kültürel zenginliği çok fazla olan, bu zenginlikleri yeterince anlatılmayan, tanıtım broşürlerinde bile yeterince yer verilmeyen, çok fazla göç almışlığına rağmen demografik yapısında çok fazla değişiklik yaşamayan, dini turizm ve kaplıcasının yeterince tanıtılmadığı, kısaca halkı hep oyalanan, ilgisiz ve sahipsiz Karakoçan ilçesidir. Zafer ayı olan Ağustos ayında; bu ilçede mübarek ramazan, ramazan içinde mübarek geceler huşu içinde idrak edildiği gibi bir Ramazan Bayramı’ da kendine özgü yaşandı. Merhamet ve sevginin icra edilmesi gereken ayda terör olayları nedeniyle şehit cenazeleri ve sivillere yönelik olayların artışına rağmen bir bayramı daha şöyle böyle yaşadık kimimiz huzursuz, kimimiz de umursamaz bir şekilde. Uzun yıllar sonra da olsa bir Ramazan Bayramı’nı yazımızın konusu olan suskun ilçe varlığımın membaı Karakoçan’da hemşerilerimle birlikte yaşadım. Bu vesileyle suskun ilçe diye adlandırdığım ilçemde uzaktan görülen ve bilinen suskunluğu bizzat yaşama fırsatı bulmuş oldum. Bayramda ve bayram sonrası kaldığımız bir haftalık süre içinde bulunduğum gözlemde bu suskunluğu daha net görmüş ve tespit etmiş oldum her ne kadar İstanbul’da ilçe adına kurulmuş olan dernekler ve başkanlığını Yasin UTKU Bey’in yaptığı federasyonca Peri Suyu adına tertiplenen 4. festival klasik bir şekilde yaşanmış olsa da. Karakoçan; ilgisiz ve sahipsizliği nedeniyle ne kadar suskun olsa da orada bayramı yaşamak bir başka..Birde suskunluğunu bozan hareketliliğin olması, olumsuzlukların yaşanmaması durumunda bayram ve bayramı yaşamak daha bir başka olurdu diye düşünüyorum. İlgisiz ve sahipsizliğinden suskun olan ilçe Karakoçan’ın her şeye rağmen kültüründen bir şeyler kaybetmemiş olması sevindirici çok fazla göç alması hasebiyle ufak tefek olumsuzluk var olsa da. Büyük şehirlerde hatta ve hatta küçük şehir ve ilçelerin birçoğunda yaşanmayan bayram namazı sonrası yabancı ve uzak köylerden gelmişlerin evlere götürülmeleri, Öyleye kadar yatmayıp erkenden büyükleri ziyaret, komşularla bayramlaşma, kabristan ziyaretinde bulunma ve gibi bir takım güzelliklerin yaşandığı bayramı Karakoçan’da yaşamak bir başka bayramdı, özlemini duyduğum bir başka bayram oldu benim için. Hele hele yurt dışında ve yurt içinde olup uzun zaman görmediğim yakınlarım ve arkadaşlarımın da gelmiş ve onlarla bir arada bulunmuş olmam daha bir başka güzel oldu. Şehrin dışında yapılması gerekirken merkezde yapılan ve hizmete sunulan Belediye Binası’ nın görkemli duruşu ilçeye ayrı bir renk kattığını, ayrı bir hava verdiğini de vurgulamak isterim. Suskun ilçe Karakoçan’a ve Karakoçanlıya yakışmış bir bina. Darısı kaymakamlık binasının başına demekten de kendimi alamıyorum doğrusu. Kaymakamlık Yazı İşl. Müd. Celal Kaya ve kaymakamlık bünyesindeki birim personelleri, Tarım İlçe Müd. Mehmet Yıldız, Halk Eğitim Merk. Müd. Ahmet Yıldız, Mal Müd. Sıtkı Gürocak Beyler ve personelleri ile İlçe Mil.Eğt. Müd. Yrd. Saadettin Yıldız, Tapu Müdürlüğünde Hacı Demir Bey ve Belediye personellerinin birçoğunun içten ve samimi oluş ve yaklaşımları da unutulmayan güzellikler arasındaydı. Kısa ve öz olarak; birçok yerden, belde ve mekândan daha fazla ilgi ve alakanın gösterilmesi, sahiplenilmesi, sahip çıkılması gereken ve bunun sonucu olumsuzlukların giderilmesiyle suskunluğu bozulacak olan Karakoçan’ın ciddi anlamda sahiplenilmesi gerekir. Var olan insan potensiyeli ve insan kaynaklı ekonomik girdinin yerli yerince değerlendirilmesi noktasında ciddi girişimlerde bulunulması, sosyal ve kültürel etkinliklerin, eğitimsel çalışmaların bol bol gerçekleşmesi gerek. Biz, vatanına ve milletine, varlığının membaına gönül vermiş, sevdalısı olmuş ve delisi bilinen Karakoçanlılar; İlçede ve dolayısıyla halkta ilgi ve alakasızlıktan kaynaklanan suskunluğun, Atanmış ve seçilmişler arasındaki uyumsuzluğun, İlçe ve halkın yararına var olan her türlü potensiyelin değerlendirileceğini ve böylece duyarsızlarca fark edilmeyen suskunluğun yapılacak bir takım çalışmalar ve yaşatılacak sosyal ve kültürel etkinliklerle bozularak hareketliliğin başlatılmasıyla var olan olumsuzlukların ilçeye yeni atanan Kaymakam Kemal ATASOY tarafından giderileceği inancındayız. Bu vesileyle ilçemiz Karakoçan’a yeni atanmış bulunan Sayın Kaymakam Kemal ATASOY Beyefendi’ye öncelikle suskun ilçemiz Karakoçan’ a hoş geldiniz diyor, geçmiş bayramlarını tebrik ediyor ve çalışmalarında başarılar diliyoruz. Suskun ilçe Karakoçan’ı yaşatacakları güzelliklerle konuşulan, sahiplenilen, ilgilenilen ve yaşanan güzel ve anlamlı hareketlilikle suskunluğu bozulan örnek bir ilçe haline getirmesini, Karakoçan’dan her alanda küçük olan Kovancılar ve Ağın ilçelerindeki (sosyal ve kültürel anlamda) hareketliliğin çok üstünde bir hareketliliği ilçeye getirmesini ve kazandırmasını Sayın Kaymakam Kemal ATASOY Bey’ den hasseten rica ediyor ve kolaylıklar diliyoruz. AĞUSTOS Peygamber duasına mazhar olmuş bu Aziz milletin vatanlaştırdığı, kendini bilmez üç beş kişinin de siyonizme peşkeş çekmek istediği bu topraklar; AĞUSTOS ayında verilen büyük mücadele sonrası vatanlaşmıştır. Ağustos ayı dendi mi zafer gelir akla. Zaferi getiren ve kazandıran sevgi, vefa ve büyük mücadele azmi gelir akla.. Ecdadımızın yazdığı destan, destanı şiirleştiren destan şairi merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ve yazdığı destan şiiri gelir akla. Bizlerin bugünlere gelmesine vesile olan, cennet misali vatanı bizlere emanet eden Ecdat, ecdadımız, minnet ve şükran borçlu olduğumuz ecdatlarımız, bu toprakları vatanlaştırırken ebediyete intikal eden şehitlerimiz gelir akla. Bunlarla beraber asırlardır milleti canından bezdirmiş terör olaylarını yaratarak binlerce insanın şehit, binlercesinin gazi, binlercesinin de mağdur olmasına sebep olan siyonistler ve onların uşağı caniler, vatan hainleri, merhum Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle dahili ve harici bedhahlar ve bunların bedhahlığı gelir akla. Evet! Ağustos ayı dendi mi özellikle 30 Ağustos dendi mi bu ve bunlar gelir akla. Bu coğrafyayı ve bu toprakları vatanlaştıran ecdadımıza, büyükten küçüğe bil cümlesine şükranlarımızı sunarken Cenabı Mevla’ dan gani gani rahmet diler ruhları şad, mekanları pir nur cennet olsun diyoruz. Allah onlardan razi olsun, onların vatanlaştırıp ta bizlere emanet bıraktığı bu cennet misali vatana ve bu güzelim vatanda tüm unsurlarıyla bir arada yaşayan, kardeşçe yaşayan millete ihanet eden, ihanet içinde olan hainleri de kahretsin. Tüm unsurlarıyla bir bütün olan Aziz Türk Milleti’ nin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun temennisiyle ‘’NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’’ diyoruz. AYETLER *(Ey Muhammed) sana (Allah yolunda) ‘’neyi yerli yerince harcayacaklarını’’ soruyorlar. De ki: yerli yerince vereceğiniz (mal) ana-baba, yakın akraba, yetimler, miskinler ve yolda kalmış (lar) içindir. Hayır olarak her ne işlerseniz Allah onu çok iyi bilir. Bakara:215 *Sizce hoşa gitmemesine rağmen savaş, üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki bir şeyden hoşlanmazsınız halbu ki o hakkınızda bir hayırdır. Olur ki bir şeyi seversiniz halbu ki o hakkınızda bir şerdir. Allah bilir siz bilmezsiniz. Bakara:216 GÜZEL SÖZLER * Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen! Mevlana

* Kula vefası olmayanın Hakk’a vefası olmaz! Mevlana *Söylemeyin gülüme. Gelmesin düğünüme. Gözyaşını tutamaz. Duyunca öldüğüme...Mahir GÜRBÜZ *"Bizim yolumuz Allah yoludur ve maksadımız ancak Allah'ın dinini yaymaktır.

Kuru bir cihangirlik davası değildir" Ertuğrul Gazi

* "Biz Türkler, temiz Müslümanlarız ve bid'at bilmeyiz. Bu sebeple Allah hâlis Türkleri aziz kıldı". Sultan Alparslan KALDI

Ektiler tohumu nefret üstüne;

Zâlimin elinde can esir kaldı.

Kim yaptıysa yaptı riyâkârlığı,

Zülûm ebediyen hep kâfir kaldı.

Mazlûm çehresinde mâsûm bakışta,

Gözyaşıyla, ne pas, ne de kir kaldı.

Ucûbe mi nedir anlatılanlar;

Ortada ne fikir, ne şiir kaldı.

Kafa allak-bullak, gönülse bomboş;

Cevapta, tedirgin: " Bu nedir?" kaldı.

Söyle söyle, şuûr-idrâk almıyor;

Sadece ortada bir emir kaldı.

Ne elmas, ne gümüş, ne de altın bu;

Kalbde, kin libaslı bir demir kaldı.

Fır-fır dönülüyor, raks ediliyor;

Sanma, gönül eri, cihangir kaldı.

Bağrımı şişledi azâbın eli;

Civarda ne mürşîd, ne de pîr kaldı.

Yazdılar kâğıda dileklerini;

Arılar bal yaptı; saf zehir kaldı.

Az daha bağırıp çağıracaktım,

Bana sabır adlı cevâhir kaldı.

Ben ki, suda yundum nice yıllardır;

Şimdi ne bir dere, ne nehir kaldı.

Sâdece dışımdan değil; içimden,

Kâinat dilinden o zikir kaldı.

Baktılar tepeden, hasedle-kinle, Her birine külli, zır-zifir kaldı. Biriktirdikleri sermayeleri, Avuçlarda sade kör kibir kaldı. Bizim o cenahta işimiz olmaz Olanlar şeytanla birebir kaldı. Onlar ki, acziyet içindedirler; Suale gerek yok:’’ kim mahir kaldı?’’ Tabiat dilinde, her bir çiçekte… Gönül pınarımda aşk bakir kaldı. Hakk’la kucaklaşmak, herkese haktır; Hakk yolda bu gönül tarafgir kaldı. Utanmaz, arlanmaz bir sürü kafa, Yalan çukurunda, ar, hakir kaldı. Sandılar sözlerin önü ardı yok; Güzelle halleşen söz nadir kaldı. Hasretim, emelim, gözümün nuru, Sevgiler, dünyaya misafir kaldı. Her yandan yolları karanlık-dehliz; Sanmayın çıkar yol tek kabir kaldı. Kulluk ve merhamet kapısındayız; Bu kapı önünde bu fakir kaldı. ‘’su gibi aziz ol!’’ derler ya; doğru! Hayata kılavuz bu tabir kaldı. Kelime-i tevhid, şahadet..Tekbir! Şükür ikliminde mefahir kaldı. M. Halistin KUKUL AMERİKA OYUNU Vatanın her yerinde ajanları gezer Şeytan şerrinden terör belası azar, Basınımız durmadan katilleri yazar Rezalete kulak mı göz mü dayanır. İsrailliler milim milim ölçer boyunu Başın eğik sanki karaman koyunu, Bölücü terör hepsi Amerikan oyunu Eşkıyalara kürt mü laz mı dayanır. Amacı devlet içinde devlet kurmak Gidip kerbelada müslümanı vurmak, Türkiye’ye yakışmaz geride durmak Rüzgarlara ateş mi köz mü dayanır. Yapanlar karlı kimse hesap sormaz Zan etme Irak’ı vurdu İran’ı vurmaz, Sırada Suriye var Türkiye’m kurnaz Aç tilkilere tavuk mu kaz mı dayanır. Haritaya almışlar Diyarbakır Mardini Gidişatı iyi değildir avutma kendini, Havalanma yavaş yürü gör efendini Mile çamura ayak mı diz mi dayanır. Kel görünmesin bari miğfer takalım Avrupa birliğine gireriz kına yakalım Sonunu bekleyelim ne olur bakalım Ömrüm acep çok mu az mı dayanır Dediler hortumcu hırsızlar bitmişler Hayır onlar dışarıya tatile gitmişler Boşaltmışlar bankaları içine etmişler Pisliklere pamuk mu bez mi dayanır Bizi bizden ayırana ver yesin saman Görsün el mi yaman bey mi yaman Barda dansöz oynatıp çalma keman Ahmet’ime davul mu saz mı dayanır. Ahmet DEMİR/Elazığ-Keban ÇANAKKALE DESTANI Ben Yozgatlı Murat...Bir minik kuzu...

Girince böğrüne bir ince sızı

Anam, al kınayı yaktı başıma

Şahadet suyunu döktü başıma

Bir beyaz buluta bindirdi beni

Çanakkale için indirdi beni

Geride bin parça yürek bıraktım

Anamın sözünü göğsüme taktım:

“Vatan kurtulmadan ölünmez oğul

Sen ölürsen vatan bölünmez oğul! ”

Ağrı’dan, Bitlis’ten, Van’dan gelenim

Akın akın dört bir yandan gelenim

Adıyaman, Urfa, Samsun neresi

Çanakkale dersen, aha şurası

Gelmemek olmazdı benim bildiğim

Düğün davetiydi koşup geldiğim

Efeler zeybekte, dadaş bardadır

Çayda çıra, horon, halay burdadır

Sağdıca bayrakla kanımı verdim

Damada armağan canımı verdim

Seyit Onbaşı’yım sırtım demirden

Üç yüzlük mermiyi alırım yerden

“Ya Allah! ” diyerek şaha kalkarım

Topların sevinci kalmasın yarım

Mermiyle beraber ben de giderim

Vatana borcumu böyle öderim

Zemzemle yıkanır bu koca deniz

Gülistana döner Çanakkale’miz

Adımıza destan dizsin ozanlar

Unutmasın bizi tarih yazanlar

Anzak askeriyim olmaz olaydım

Boğazlar önüne gelmez olaydım

Çıplak gözle görülmeyen ordular

Kale gibi karşımızda durdular

Kellesi koltukta vuruşan vardı

Eyvah! Çanakkale dünya kadardı

Cengaverin adı Gazanfer olmuş

Mehmetçik ezelden muzaffer olmuş

Cihanda bir yiğit gördüm yine de

Mutlu bir ölüyüm Çanakkale’de

Mustafa Kemal’im altın yeleli

Zulme baş eğmedim arşa geleli Çanakkale savaş değil mahşerdi

Şehitlerin vuruştuğu bir yerdi

“Bedr’in aslanları” yalın kılıçtı

Barbaros denizde delikler açtı

Ulubatlı Hasan ok atıyordu

Rabb’im bize zafer yaratıyordu

Dedem Korkut geldi soy soylamaya

Ebedî yurdumda boy boylamaya:

“Ergenekon denen bir ulu yerden

Geldim ki ordumuz gelir seferden

Malazgirt’te Alparslan’ı görendim

Söğüt’te postumu yere serendim

Yıldırım’da ümidimi bulmuştum

Fatih’le çağları süsledi muştum

Çanakkale tâcı oldu tarihin

Birlik olun, dirlik olun, sevinin

Elde kopuz başlayalım türküye

Haşre kadar hür yaşasın Türkiye! ” Yusuf DURSUN/İstanbul

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Dursun Aksoy - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Günışığı Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Günışığı Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Günışığı Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Günışığı Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket İstikrar Değişim Hizmet Elazığlılar Siz seçime nasıl gideceksiniz?
Tüm anketler