TARİHTEN BİR KAÇ NOT

Menderes; “tarihi ak ve kara olarak iki zıt kutuba bölerek düşünmek, bugünü de ak ve kara olarak görmemize sebep olur, kaldı ki tarih ancak öğrenmek için var olur.” demiştir.

Bu vecizden hareketle Türk tarihinde üzerinde en çok konuşulan liderlerden biri olan Sultan Abulhamid’i öğrenmemek ak ve karayı karıştırmak olur.

Edward Earle adlı Amerikalı yazar Bağdat Demiryolu Savaşı adlı eserinde Abdulhamid Han’ı şöyle değerlendirmektedir:

“..Sultan ne olursa olsun hiçbir zaman aptal değildi. Bağdat demiryolu imtiyazını verirken bu akıllı ve aynı zamanda vehimli otokratın bir Alman tuzağına düşmüş olduğunu düşünmek saçmalık olur. Sultan Hamid’in vermek âdeti yoktu. Vermekten kaçınamaz duruma düştüğü zaman da daima kendisi ve imparatorluğu için sonunda kâr getirecek şeyler verirdi. Lord Curzon’un dediği gibi Sultan Hamid’e göre en büyük iyilik, dışarıya değil içeriye yarayan iyilikti…”

Aynı yazar adı geçen eserinde o dönemin manzarasını da şöyle çizmektedir:

“Asya Türkiye’si ayrıca misyonerlerin kaynaştığı bir kovan gibiydi. Protestanlar, Müslümanları Hıristiyan yapmaya çalışıyorlar, Katolikler Ortodoksları Vatikan’a bağlamaya uğraşıyorlar, Ortodokslar Rumları kiliselerine bağlı kılmaya zorluyorlardı. Modern Türkiye’nin kalkınmasında kültürel önemleri olmakla birlikte, misyonerler, Sultan için ciddi bir siyasi sorun teşkil ediyorlardı.. Bu misyonerler ve din adamları, dünyanın hiçbir ülkesinde, Türkiye’deki kadar emperyalizme hizmet etmemişlerdir..”

Bizler bugün de biliyoruz ki; İslam ülkelerine, Osmanlı’ya daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti’ne kayan bu misyoner okulları ve misyoncuları XIII. yüzyıl başlarından itibaren çoğalmaya başlamış ve 1850’lerden sonra da İstanbul’dan Mısır’a, Mısır’dan Elazığ’a, Elazığ’dan Lübnan’a kadar bütün İmparatorluk topraklarına yayılmışlardır.

Batı bu faaliyetlerin içinde iken acaba o günkü toplum veya toplumun bir kesimi ne yapıyordu. Bu sualin cevabını ise milli şair Mehmet Akif’in Safahat adlı eserinde arayalım:

“Bunun da hikmeti: millette bir değil vicdan.

Vatan gülünce, bizim muhterem vatandaşlar

Tahammül etmez olur, ekşi çehreler başlar!

Mesâib etmeye görsün zavallı mülkü zebûn;

Asık suratlıların hepsi münbasit, memnun!

Nasıl bu memleket âtiden olmasın mevmid?

Ufuklarında sönük bir ziya, cılız bir ümid

Belirmesiyle bakarsın deminki, baykuşlar

Meşimesinde fezanın o nûru boğmuşlar!

Koşarken Avrupa tâcile ihtizarımızı;

İçerde bir sürü hain kazar mezârımızı!”

Mehmet Akif burada Avrupa derken herhalde bütün Batı’yı kasdetmektedir.

Kıskaç tamamlanmış, imparatorluk kuşatılmıştır.

Keçecizade Fuad Paşa’nın batılı diplomatlara “siz dışardan biz içerden uğraşmamıza rağmen yıkamadığımızdan dolayı bu büyük devlettir” dediği Osmanlı İmparatorluğu direnmesinin son kertesine gelmişti.

Daha sonraları büyük komutan ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal, harici ve dahili bedhahlardan bahsederken tarihten bihaberlere ve Akif’in “içimizdeki bir sürü hain dediği” muhteremlere bu şekilde gönderme yapmıştır.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Muharrem Yılmaz - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Günışığı Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Günışığı Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Günışığı Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Günışığı Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket İstikrar Değişim Hizmet Elazığlılar Siz seçime nasıl gideceksiniz?
Tüm anketler