NİHAT PAŞAMIZI UĞURLUYORUZ!
Bedrettin KELEŞTİMUR
Bir kahraman insanı, İzzetpaşa Camiinden uğurluyoruz…
O acılı bir babaydı…
Yavru Vatan Kıbrıs’ta, “eşini ve üç evladını…” şehit vermişti!
O sabır ve Metanetle, acıları göğüsleyecekti…
Vakarlı duruşuyla, bir büyük davanın “örnek ismi…” olacaktır
Bir ışık seli düşünce gönül bardağından taşıyor bir anda;
“Sevda dolu yüreklerin selamı
Alır götürür içindeki gamı…”
Başlar, karanfil kokulu kelamı
Yaşar kalplerde, şehitlik makamı”
*** ***
“24 Aralık 1963 Tarihi…”
Her Elazığlının kalbine “kıpkızıl hançer...” gibi saplanacaktır!
“Şehit İlhanlar Caddesi…” O acıların, “sessiz çığlığında…”
Gerçekte, “dirilişi” ve “uyanışı” bizlere öğütlüyor!
“Yavru Vatan…” bu şehrin gönül bağı oldu!
Ahmet Tevfik Ozan’ın; O acıları kaleme alan şiirinden;
“Paşam, ne ki; can dediğin dünyada…
Bir baharda yeşerecek dört çiçek!
Melekleri görmek olmaz, rüyada
Hakan bulutları yalnız geçecek…”
Nihat İlhan, İzzetpaşa’da, “omuzlarda…”
Hasret bitti, “bedenden azad oldu!” can!
Can içre, “canlarına…” kavuşacak!
Gözleri yaşlı bir şehir, ufku seyredecek!
*** ***
Bugün, “25 Kasım 2016 Cum’a…”
İzzetpaşa Camiinden, “Nihat İlhan Paşamızı…” uğurluyoruz.
Hayat nedir?
Bir muallâ soru!
“Üç beş damla kan, binlerce kaygı ve endişe!”
Hak sevdası, insanda; “bir ulu yürek…” oluyor!
O yürekli bahadırlar, “çileyi öğütüyorlar!”
Şeref TAN’ın öyle içli bir seslenişi var ki;
“Eriyen damla damla mum değil gözyaşıdır,
Harput akşamlarından kalan son hatıradan,
İbretle seyredin ki, nişandır bu şehrayin,
Fatih’in gemileri yüzüp geçer karadan
Yahut da inanç yüklü kervanın geçişidir
Samsun’dan, Erzurum’dan, Sivas’tan, Ankara’dan
Bu yay gerilişinin destanı izi vardır
Seul’de, Kunuri’de Albay Celal Dora’dan
Dinleyin; Şehit GÜÇLÜ ve Şehit İLHAN’ların
Sesini duyarsınız o efsunkar adadan
Kanımız Hakk yolunda “Vallah” sebildir bizim
Böyle halkeylemiştir Türk’ü Yüce Yaradan
Eller Gök’e yönelmiş sırra çanak tutmakta
Bu duruş yadigârdır semadan, Mevlana’dan”
*** ***
Kıbrıs’da o kadar canlı hatıralarımız var ki?
KKTC Cumhurbaşkanı’na; “Türk Dünyası Hizmet Ödülünü…” verişimiz!
O ödülde, bu şehrin; KKTC’ne, “birlikteliğin beratıydı!”
“23-24-25 Aralık 2008 Tarihi…”
“Kıbrıs Şehitlerini Anma ve Şehit İlhanlar Abidesinin Açılış Töreni”
O tarihi buluşmada;
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı, Rauf Denktaş,
KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Hasan Erçakıca,
E. Tuğgeneral Nihat İlhan Paşamız…
Ve Kıbrıs’tan, Ankara’dan misafirlerimiz katılacaklardı
Dopdolu geçen üç gün…
“Kanlı Noel…” olarak hafızalara geçen; “rumların barbarlık yüzü!”
Elazığ’dan bütün âleme tekrar ifşa edilecektir!
Zalimler ve onların marifeti, “zulüm ve işkence sanatı…”
Mazlum gönüllerin dilinde ifadesini bulacaktır!
Elazığ’da, “24 Aralık 2008 tarihinde…”
“Tarihin Uyanışını!”
Bir şamar olarak, “zalimin suratına patladığını…” göreceğiz!
O Tarihi faaliyetin mutfağında; “MANAS GÖNÜLEVİ” yer alır
Cengiz Aytmatov’un da ifade ettikleri gibi,
“Türk Dünyasının Manevi Azığı…” olan bu şehir;
“Bütün Kurum ve Kuruluşlarıyla…” topyekun ayaktadır!
Bu bir, “kıyam…” halidir!
O hali yaşamak, apayrı ve anlatılması zor bir sevdadır.
O günlerde düzenlenen panelde ifade ettiğim kelimeler;
“Şehitlerin kaldırıldığı gün, bundan 45 yıl önce, Elazığ topyekûn ayakta
Bu diyar diyoruz, edep dairesinde pervane gibi dönen Mevlana meşrepli şehrin üzerinde matem rüzgârları esiyor.
Dr. Nihat İlhan’ın acıları bir avaza çığlığa dönüşmüştür.
O çığlıkta, merhametin abideleştiği bir yüz ifadesindenn dökülen seste,
“Vatan sağ olsun” sedasında bütün yürekler yıkanacaktı!
Bu diyar diyoruz,
“yazı kışa döndü; aşı taş kesildi bu diyarın
Nazı siteme döndü, havası kurşun kesildi bu diyarın
Hevesi düşe döndü, zora nefesi kesildi bu diyarın
Yüzü yasa döndü, yeryüzü tufan kesildi bu diyarın…”
Bir ağıt yükselir semaya; ellerim kelepçeli, mizanda dilekçeli…
Vicdanım lahavle çekiyor…
Titriyor dudaklarım, titriyor ayaklarım.
O günü canı yürekten aradım, sabır yüklü serinliği!
Bulutların üzerime kar taneleri savurmalasını!
O günler, o karanlık günlerde Kıbrıs’ım diyordum
Şehitlerin babası Gazi Nihat İlhan Paşa’m diyordum;
“Bir asrın hicreti, hasret odunu yaktı
Ufuklar yıldız yıldız kesret yükünü attı
Kıbrıs’ım kan göleti, insaf tanımaz halde;
Sabır kirişinde yay, nusret okunu taktı”
Türk’ün elbette bütün mazlumların hakkını soracağı şefkat tokatı gelecekti…
1963 yılının üzerinden dayanılması zor şartlar altında geçen on bir tam yıl sonra;
1974 yılının 20 Temmuz sabahı geldiğinde; “Ayşe tatile çıkacaktı!”
Dalgalar, Anadolu’dan esen dalgalar gönülleri okşayacaktı.
Ne diyorduk, o günlerin heyecanı içerisinde;
“Gün doğmuş Kıbrıs’ıma, gözler hilali görür
Dalga üstünde dağlar gibi gemiler yürür
Zamana aksediyor, tarihin tecellisi;
Barbaroslarla Türk’ün afakı büyür”
Kıbrıs, bizim yüreğimizden bir parça…
“Vatanımdan esen rüzgar gibisin
Yemen türküsüne çağrı gibisin
Kıbrıs’ım Anadolu’nun bağrı gibisin
Hüznümü yıkayan pınarlar akar
Akdeniz’de yol gösteren fenersin
Deryalarda kılıç sallayan nefersin
Barbaroslarla belki son sefersin
Hasretin koklayan çiçekler akar”
Evet, hüznümü yıkayan pınarlarda; cennet kokusunu getiren gül endamlı çiçekler elbet,
“ölümsüzlük şerbeti” içen şehitlerimizdir.
Bu coğrafyaya şefaat edecek alp yiğitlerimizdir.
Kıbrıs’ı en ala makamlara taşıyarak hürriyetin bedelini ödeyen kahramanlarımız…
Ve Gazi Nihat İlhan’ı, bugün rahmet ve minnetle anıyoruz.
Ruhu şad olsun… Makamı Cennet olsun… Amin.